27 Şubat 2021 Cumartesi

The Babadook (2014) Film Eleştirisi

 Jennifer Kent’in ilk uzun metrajı olan korku filmidir. Doğum sancısı çekerken trafik kazası sebebiyle kocasını kaybeden Amelia, oğlu Samuel ile yaşamaktadır. Mister Babadook isimli kitabı okudukları günden itibaren ise işler istedikleri gibi gitmeyecektir.

    Konu itibari ile dümdüz bir senaryoya sahipmiş gibi görünse de hayatımda izlediğim en derinlikli korku filmiydi diyebilirim. Amacınız korkmak ise başka filmlere yönelebilirsiniz ama biraz düşünmek ve bir şeyler hissetmek istiyorsanız bu filmi kesinlikle öneririm. 

     Biraz spoiler içeren metaforlardan söz etmek istiyorum çünkü aslında film görünenin de ardını anlatmak istiyor bize. 

     Babadook denilen canavarın Amelia’nın kocasının kaybının acısını ve oğluna olan nefretini nitelediğini söylemek çok yerinde olur. Oğluna nefretinin sebebi ise doğduğu gün kocasını kaybetmesidir. Olayın başlarında Samuel, Babadook’dan bahsetse de Amelia buna kulak vermez. Hatta kendisi gördüğünde bile sanki görmemiş gibi davranıp hayatına devam eder. Burada da büyük bir metafor vardır aslında. Samuel, annesinin gerginliğini ve ona karşı toleransının azaldığını farkederek başlarına bir şeyler gelmesinden korkar. Ama Amelia, bunu görmezden gelerek her zamanki gibi dik durmayı ve kendini açığa vurmamayı tercih eder. Buna ek olarak dişini çektiği sahnede, içinin ne denli çürümüş olduğu çarpıcı bir şekilde gösterilmektedir.

    Babadook kitabının kapısının önüne gelme sahnesinde ise aslında olanlar farklıdır. Çöpe attığı kitabı bizzat kendisi alarak yapıştırmış ve üzerine yapacağı hareketleri anlatan bazı çizimler eklemiştir. Amelia’nın daha önceleri çocuk kitapları yazdığı bilinmektedir. Kitabı yakma sahnesinde ellerinin siyah olması için bir sebep yoktur ve polis merkezine gittiğinde, ellerindeki siyahlık bu teoriyi destekler niteliktedir. 

    Köpeği gerçekten öldürmüş ve çocuğunu gerçekten boğma girişiminde bulunmuştur Amelia. Oğlunu boğduğu esnada, Samuel’in, annesinin yüzünü sevmesi ise bu acıyı ve nefreti yenmesini için yeterli olmuştur. Çünkü anne vazgeçse de çocuk ondan vazgeçmemiştir. Buna ek olarak, oradaki kusma aslında metafordur, kafasındaki hastalıklı düşünceleri atmıştır aslında. 

    Babadook, Samuel’i oradan oraya savururken, Amelia’nın yakalamaya çalışması da farklı anlamdadır. Bu olay eski anne-oğul bağlarını ve ilişkilerini yakalamaya çalışması olarak nitelendirilebilir.

     Korkarak acısını besler aslında Amelia. Ne zaman ki acısına göğüs germeyi başarır işte o zaman korkusunu kilit altına almış olur. Kilit altına aldığı yer ise, kocasının tüm eşyalarının olduğu bodrum katıdır. Acısı ve belki nefreti hiçbir zaman yok olmaz. Babadook‘dan asla kurtulamazsın ama ateşkes imzalayıp varlığını dengede tutabilirsin. Oğlunun doğum gününde ise gider ve ilk anda tökezler ama sonra kendini sakinleştirir. Aslında acısını yad etmiştir, belki de kocasının fotoğraflarına bakıp zaman geçirmiştir. 

    Babadook ile yüz yüze geldikleri sahnede duvarlar çatladıktan sonra aynı evde yaşamaya devam ettiklerini gördüğünüzde Babadook’un gerçekten var olduğunu düşünmek zaten yanlış olurdu. Bu derinlik sayesinde, ne efektlerin ne de seslerin gerçekçi olmaması benim için önemsizleşti. Samuel’i canlandıran Noah Wiseman’ın mükemmel oyunculuğunu gördükten sonra yönetmenin, çocuğu gördüğü an, rolü vermesini çok iyi anlıyorsunuz. Film hakkında düşündükçe hala bir şeyler farketmeye devam edebilirsiniz. Bu yüzden bu uzun yazıyı burada bitirmeliyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bir Oturuşta Bitirebileceğiniz 20 Kitap (PART 2)

Mtsensk İlçesi'nin Lady Macbeth'i- Nikolay Leskov                 (81 sayfa) Byelkin'in Öyküleri- Alexandr Puşkin               ...