Berlin’e yeni taşınan ve henüz arkadaşı olmayan Victoria’nın bar çıkışında dört gençle tanışmasıyla başlar film. İçten ve samimi olan bu gruba ayak uydurmakta zorlanmayan Victoria şimdiden eğlenmeye başlamıştır. Serseri diye nitelendirilebilecek Berlinli gençlerle birlikte bira çalıp sokaklarda dolaşmakla başlar her şey. Victoria gruptan biri olmuştur artık. Boksör adındaki gencin, birine borcu olduğu için Victoria’nın şoförlüğüne ihtiyaç duyarlar. Amaçları Victoria’yı kahve dükkanına geri bırakmak olsa da bunu başaramazlar. Kendilerini soygun yapmak zorunda bırakan mafyaya teslim olmuşlardır.
Uzun plan sekanslara çokça yer verildiği için o anki duyguları içinizde hissetmeniz kaçınılmaz. Belki de omuz kamerasının, izleyiciyi gruptan biri gibi onların doğal halini izletiyor hissi vermesinden kaynaklanıyordur. Yürüdüklerinde siz de yürüyor, arabaya bindiklerinde siz de biniyorsunuz adeta. Victoria ve Gezegen’in birbirine bakışında aşkı, sadece Victoria'nın nefesinin duyulduğu gergin sahnelerde ise korkuyu hissediyorsunuz. Son sahneler, en kalpsiz insanı bile ağlatabilecek nitelikte gerçekçi. Sizi olacaklara hazırlayan muhteşem bir soundtrack ile yerinize çakılıyorsunuz izlerken.
Yönetmenin “Bu bir banka soygunu filmi değil, bir banka soygunu.” Sözünü iliklerinize kadar anlıyorsunuz film bitiminde. Filmin ikinci yarısının, ilk yarısına göre daha az büyüleyici olduğunu söylemeden geçemem. Ama yine de bu Alman harikasını kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder